23 Ocak 2016 Cumartesi

azmi'nin hiç de heyecanlı olmayan hikayesi


BEŞİNCİ BÖLÜM - ÇÖREK OTU

Deliren bir muhabbet kuşunun, kafesinden kaçma çabasından ibaret bu hayat.
Bulunduğun nokta ile varmaya çalıştığın yerin arasındaki mesafe kadar.
O kuşun söylediklerini anlayamıyor oluşun, onun derdini anlatamadığını göstermiyor.

Arkanda bıraktıklarının, önündekileri oluşturduğunu düşünmeye devam et. 
Çünkü basit zihinler bunu yapar.
İçerisinde geçmişini ve gerçekleşeceğini sandığın geleceğini harman ettiğin beynin, gerçekten sıkıldı.

Farkında olmadığın bedeninin içerisinde dans et. 
Bildiğini sandığın tüm gerçeklere şıklat parmaklarını.
Ancak hayal edebileceğin kadar geniş olan hayatının seni nereye sürüklediğine bak.
Dans figürlerinin komik olduğunu mu düşünüyorsun? 
Onlar senin figürlerin.
Parmaklarını dilediğin gibi şıklatamadın mı? 
Onlar senin parmakların.

Henüz kendi oluşunu kabullenememiş iken, yaşadıklarını kabullenmek istemen ahmakça.
Olayları yorumlayıp, süzdüğün zihnin seni kandırıyormuş gibi görünüyor.
Takıldığın günlük meselelere kazandırdığın form onları, Pentagon'daki ne konuştuğunu anlamadığımız adamların derdi haline getirmiyor maalesef.

Senin için üzülüyorum. Ancak kendime üzüldüğüm kadar.
Üstü açık arabandayken hissettiğin hazzı, düşüp bir yerini yaraladığında da hissedebiliyor olman gerekirdi. Fakat sahip olduğun duyuların bir kısmına o kadar bağımlısın ki, hissettiğin her şeyin sana ait olduklarını kestiremiyorsun.
Bu gözü kapalılık sana farkında olmadığın bir güzellik katıyor.
Ama nedendir bilinmez, ben güzel olanı sevemiyorum.

Sana yardım etmek istiyorum.
Çünkü ilk günden beri gözüme hep çaresiz göründün.
Yaşadığın hayat, belki de bir insanın yaşayabileceği en normal hayat.
Fakat içinde biriktirip bir köşeye yığdığın soru işaretleri zaman zaman seni huzursuz ediyor olsa gerek. Onları cevaplamana gerek yok.
Bazı sorular, cevapsız kalmalı.
Bu yüzden sınırlandırılmış bir canlısın.
Kabul et yeter.

Keşke herkes seni benim görebildiğim gibi görebilse.
İçindeki enerjisi tükenmiş gezegen, hala ruhunun etrafındaki boşlukta dönüyor sanıyorsun.
Fakat senin uzayın kendi içine çekilerek tükeneli milyarlarca yıl geçti.
Bu tükenişi balkonumuzda çekirdek çitleyerek izlerken, yeniden tekilliğine kavuşacağını düşünmüştük... Yanılmışız.

Seni kıskanıyorum.
Gözlerine çekilen perdeler sayesinde içerisine sıkıştığın hayal dünyan, mutlu hissetmene yetecek kadar gerçek dışı. Kendin ile gerçekliğin arasına koyduğun seti fark etmeni isterdim. Fakat bedeninin hükmü altında, minik bir tavşan gibi, ancak ter yoluyla atabiliyorsun içindeki kirleri.

Sana söylemek istediğim çok şey var fakat hiçbirini duymayı hak etmiyorsun.
Bu bir sorun teşkil etmiyor çünkü duyup duymamanın da bir önemi yok. 
Ben söyleyeceklerimi her gün fazlasıyla söylüyorum.

Bir gün tekrar bana sesleneceğini biliyorum. 
Çünkü bu macera sana yetmedi. Hiçbir zaman yetmez.

Zihin Hiperaktifi

değnek



Biliyor musun; gülümsediğin zaman suratını astığın zamana oranla çok daha az kasın çalışır. Daha az yorucudur ve beynin çok daha verimli işler... 

Şimdi çıkar kendi cılkını düşüne düşüne. Peşine takılsın kimileri. Pastadan pay kapmaya çalışırlar ama hiçbir zaman bir pasta olmamışsındır. Anlatmak istersin içine düştüğün kara deliği, anlamaz. Çekmek istersin payzedeleri de oraya, gelmez. Sekmek istersin yerinde sakince, olmaz. Çoktan elini taşın altına koymuş birileri çıkmıştır bir yerlerden. "Uçayım" dersin, "kanatlarım var" uçamazsın. Bulunduğun gezegenin yerçekimi seni kaldırmaya yetecek kadar kuvvetli değildir. Gitmek istersin, ceplerine takılır sikindirik ayakkabıların. Açlıktan, çizdiğin profili yutar aşk fakirleri. Görmek istediğin suratlar ancak kafanın içindeyken, tahammül edemezsin "gibi" gibilere. Pek seçeneğin kalmamıştır. Yersin iki ucu boklu değnekten kendi payına düşeni. Sen de bir payzede olmuşsundur çoktan. Hem de kimselere bel bağlamadan. Kendi kusmuğunda boğulan bir rock yıldızı gibi karizmatik ölümler de bulmaz seni. Anca ağzına yüzüne bulaşan bokunu silecek bir taş ararsın. 

Aramaya devam et. Bulacaksın...

Zihin Hiperaktifi

17 Ocak 2016 Pazar

teknik destek


Tok karnına duşa girmek ne kadar tehlikeliyse, sen de o kadar tehlikelisin benim için. Zamanlarımız kesişmedi diye beni suçlama. Senin zamanın, benimkinden çok daha hızlı ilerliyor. 

Son sürat akan bir nehrin ortasındaki kaya olmak nasıldır bilir misin? Hareket etmiyor olmana rağmen hızdan nasibini alırsın. Kimse kaya diye bakmaz sana. Üzerine yapışan yosunlar sen olmuşsundur artık. İşin kötü tarafı; yararın da yoktur kimseye. Üzerine basmaya kalkan kayar, düşer. Sonrasında, düşerken alıp götürdükleri yosunları sanki sana bir yarar sağlamış gibi suratına çarpmaları da cabası. 

Bu yüzden; tok karnına duşa gir, ancak üzerime basma. Sonra kendini bir şey zannediyorsun.

Zihin Hiperaktifi

8 Ocak 2016 Cuma

vahiy


Gözleri kara bir güneş, doğar insanın karanlığına. Yaktığında tüm sinirleri, ararsın parmak uçlarındaki gizemi. Sen meraklanma, her şeyin bir nedeni var. Durup dinlendiğinde bir süre, göreceksin aynadaki yansımanı.

Yokmuş gibi davranma, herkesten çok varsın. Hissettiğin hüzün aniden, varoluşunun nedenini sarsın. Anlam veremediğin her şey, çıksın karşına bir bir. Biriktirdiğin enerji, avuç içlerinden saçılsın dünyaya. Dileme, bekleme, katıl. Karşına çıkan en anlamlısına atıl.

Bu kadar basit olma, iyi düşün. Sen, sana bu düzenin armağanısın. Ismarladığın hayatın, geç kalsın, sen her anına lanet biçerken. Ruhun sıkıştığını sansın, ayakların geri geri giderken. Kilometreler biçti önemsiz mesafeleri, koşarak git, ayakların var. Sen korkarsan adımlarından bir sefer, demek ki ihmal ettiğin hayatların var.

Acele etme, bir dur. Neler oluyor gerçekten şu an? Bu sorman gereken mühim bir sorudur, yanıtı en yeşil bahçelere açılan. Öylesine mi oldun hakikaten? Bu ciğerler yok yere mi doluyor? Ciddi olamazsın gerçekten. Veremediğin nefesler seni zorluyor.

Söylediğin yalanları unut. Kelimelere teslim oldun. Gerçekler gün gibi ortada. Ne kadar ömrün var ki şurada? Tokatla beyinsizin kafasını, Konferanslar versin aleme. Söyleyemedi şarkıların hasını, sosyal mesafeler girdi aralarına.

Birbirine geçmiş hayatlar, bir şekilde fark eder diğerini. İşte o an güneş çıkar ufuktan, aydınlatır her ikisini. Bakma sen gözlerinin karasına, o her şeyi görür, sever. Sevgini koy ekmeğinin arasına, O senden sadece bunu ister.

Arama nedenini olanların, bir gün çıkar karşına doğrusu. Kapıl hayatın akışına, budur bu işin en olumlusu. Kurtul kaygılarından, emekleme, yürü her normal insan gibi. Bir an korkacaksın belki gördüğünde, avucunun içindeki evi.

Görmek istediğin gibi gördün hayatı, olsun bu da bir şey. Şimdi ayaklan gerçekten, gitmek istediklerine git. Engel olmasın sana boyalı kağıtlar, onları dilediğin gibi kullan. Anlam veremediğin dört tekerlekli kanolar, seni evine doğru yüzdürecek.

Sen nereyi istersen evin orası, yeter ki kabul etmesini bil. Bazen mesafeler şunun şurası, sabrederek gerçekliğinin içine evril.

Söyleyecek söz çok, dahasını bilemedim. Anlasan da olur, anlamasan da.
Bu sana inen vahiydir zaman zaman, ya da saçma bir not defterindeki karalama.

Zihin Hiperaktifi

azmi'nin hiç de heyecanlı olmayan hikayesi


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM - GET OVER HER

Pazardan ucuza kapattığın çirkin pijamanın paçalarından fırlayan çıplak ayaklarını hatırlıyorum. Bir ayağının orta parmağını, diğerinin baş ve orta parmakları arasına sıkıştırıp, evren üzerine düşünürdün. Tırnaklarından açılan saykedelik boyut kapıları beni içine çekerken, koltukaltının naif kokusu burnumun direğini gülümsetirdi. En dolgun çapakların bile gözlerimi açmama engel olamadığı bize has sabahlarımızda, bir kolumda iki can, diğerinde canan, atılırdım bir öncekinin aynısı olacak yeni güne. Sardığın sigaraların yerini doldurmaya çalıştım nice huysuz sigaralıkla. 

Kafam olmadı. Parmakların mıydı kafamı eden? Tadına asla doyamadığım tükürüğün mü? 

Kulak memelerindeki hayal meyal tüyler yanaklarımı gıdıklar, bana onları öpmekten başka seçenek bırakmazlardı. Boynumda hissettiğim nefesin bütün uçlarımı titretirken, ruhum bir gezintiye çıkar ve ruhani hayvanlarımız birbirini düzerdi. Ortaklaşa yarattığımız elektrik kasığındaki sivilceden dudaklarıma dağıldığında fark ederdim bir ibadete daha soyunduğumu. Yepyeni bir din kendi müridini yaratırken, burnumdan akan ter göbeğine düşer, taze evrencikler doğururdu. Aramızdaki kimya tüm bilim tarihini baştan yazacak kadar gerçeküstü bir formdaydı. Birlikte geçirdiğimiz milyarlarca gece boyunca seni bir kere bile sikmedim. Sana asla normal bir insana bakıyor gibi bakmadım. Benim için çok daha üstün bir varlıktın. 

Birbirimize emanet edildiğimizi anladığımda "her şey için çok geç" diye tabir edilen zaman diliminde sürünüyordum. Üstüm başım viran. Ruh "ilk yolculuğuma çıkıyorum" diyerek son yolculuğuna gitmiş. Beyin "sikerim böyle işi" demiş, terk etmiş. 

Sonra bir düştüm ki tabiat ananın kucağına; nereye baksam benim gibisi. Toplaştık. Elimizde kalanlarla yeni 'ben'ler, yanımızda duranlarla yeni 'biz'ler yaratıp, büyükler için özel üretilmiş evcilik oyunları oynadık. En çok hiçbir problemimiz yokmuş gibi davranırken eğlendik ve saçtığımız çocuksu salyaların zeminde kuruyuşunu izledik. Çünkü bizden bir sikim olmazdı. Biz 'bir' olmuş kalabalıkların zehirli kusmuklarıydık. 

Olduramamışlar ve durduramamışlar. 

Artık fırından iki ekmek alacağım zaman, bir tanesini zamansız ekmek dilme makinesinde dildiriyorum. Çünkü hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğim komşum, öyle seviyor. Çünkü artık, boktan hayatlarımızdan sıyrılabildiğimiz nadir anlarda birbirimizin hayatlarına dokunuyor, bazı şeyleri olduğundan daha anlamlı kılıyoruz. Benim için senin hiçbir önemin kalmadı. Ben ortaklaşa yaptığımız her işte bedenimizden saçılan ışığı özlemliyorum. Ve artık yalnızca yokluğunu gözlemliyorum. 

Teşekkür ederim. Iyi ki vardın. Teşekkür ederim. Iyi ki yoksun.

Zihin Hiperaktifi

azmi'nin hiç de heyecanlı olmayan hikayesi


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - SOMETHING WARS

Bir savaş var. Silahlarımız var. Bütün hikaye bu aslında. En başından söylemek durumundayım. Bu hikayede bahsedilen ışın kılıçları sadece elma, armut, ekmek vesaire kesmek için kullanılıyor. Zaten ikimizin de ana problemi bu noktada başlıyor. Hiç bir şey yokmuş gibi ekmek kesmeye devam ediyoruz "voinn" "viünn" diye. Diyorum ya işte; "Something Wars" diye yahu!

Kazananımız ya da kaybedenimiz yok. Kim saldırıyor ve neye, ne için saldırıyor bilmiyoruz. Kim neyi savunuyor o da belli değil haliyle. Fakat atmosfer, post-apokaliptik gerilim hikayelerini korkutacak seviyede yüksek tansiyonlu. İki taraf arasında bu kadar çok akım, gerilim varken, sözde sükunet ile cebelleşmek ayrı bir efor istiyor. Derdin mi var kardeşim? E, söylesene?!

------

-Yok.
-Peki.

------

Başroller arasındaki ilişki içerisinde yarattığı etki, ortalama bir buçuk ay süren bir mevzunun, bir buçuk saniyelik kısa özetini okudunuz. Şimdi mutlulukla ekmeğinizi kesebilir ya da elinizde durup, mevcut işlevinin yüzde doksanını yerine getirmeyen ışın kılıcınızı götünüze sokabilirsiniz.

Zihin Hiperaktifi

azmi'nin hiç de heyecanlı olmayan hikayesi



İKİNCİ BÖLÜM

"Ne olsun istiyorum biliyor musun? Tek bir hamlede tüm moleküllerime ayrılmak, parçalanmak istiyorum. İçimde biriken her şeyin bir anda herkesin suratına, kan efektine bürünmüş ketçap misali yayılmasını istiyorum. İçimde tuttuğum, saçılıp insanların uzuvlarına saplanmasın diye çabaladığım tüm parçaların, bildiğim her noktaya saplanmasını istiyorum. Yastığımın beni kurtaracak bir yer değil, beni kucaklayacak bir yer olmasını istiyorum. Olduğum gibi görülmek istiyorum. Ne eksiğim, ne fazlam olmadığının anlaşılmasını istiyorum. Lanet olası bedenimin bir parçası olan lanet olası dudaklarımın döktüklerinin sadece kelimeler olmadığını, bir anlam ifade ettiğini anla istiyorum. Yaşanılan hayatın aslında sadece "yaşanıldığını" anla istiyorum. 'Çok' ya da 'az' olmadığımı fark et istiyorum. Beklenileni veremeyişim yapımdan değil, var oluşumdan. Fark et. Sevişmek, bir olmak. Anla. Seninle olmadığım her an, seninle olduğum her ana denk. Fark et. Halatın incelip kopmaya yaklaşmış olması, onun bir "halat" olduğu gerçeğini değiştirmez. Anla. Kemirdiğim tek şeyin dişlerim olduğunu anla istiyorum. Uyuduğum her uykunun cehennemim olduğunu anla. Fark et. Bu dünyada sadece senin bildiğin, kabul ettiğin, gerçekliğine inandığın doğrular yok. Kabullen. Sen ne isen, ben de oyum. Anla. Kırdığın her buz parçası, kalbime saplanan bir ok. Ezdiğin her böcek, kabul ettiğim bir can. Anla. Söylemlerinin nereye gittiğini, ne gibi etkiler doğurduğunu fark et istiyorum. Ettiğin lafların karşındaki insanın psikolojisinde nasıl değişiklikler doğurduğunu anla istiyorum. 'Canı sıkılan' bir sen değilsin. 'İçinde bulunduğu durumdan bunalan' bir sen değilsin. Anla. Çok mu şey istiyorum, bilmiyorum. İsteklerim seni yoruyor mu, bilmiyorum. Amaaan. Gücüm kaldı mı sanıyorsun? Kalmadı. Çabalayacak mıyım sanıyorsun? Çabalamayacağım. Sabır, kabullenmesi güç bir gerçeği götüne sokmak gibi. Bunları kaldırabilecek kadar büyük bir popom yok. Üzgünüm."

Zihin Hiperaktifi

7 Ocak 2016 Perşembe

yardımcı oyuncu


Açığa alındı tüm sinir sistemim. Omuzumda 100 kiloluk sinirsiz et taşıyorum. Şu yaşımda göz altı torbalarımdan yoğurt süzebilirim. Konuşmak mı cesaret ister yoksa susmak mı derdi birisi çok önceleri. İkisinide sevemedim, bundandır araftaki kombine biletim. Oysa başrollere yakın olmak değil amacım, aksine merdiven boşluklarında alkış tutmak, inançlı figüranlara. Sen yine gelecekten bak bana, ben ise başladığım noktadayım, satır sonlarına sığmamış kelimelerin ötelenmişliği gibiyim, yarım söndürülmüş zorla içilmis sigaralar gibi. İki koldan sarıldım umutsuzluğa. Sırtındakinin ev mi yoksa kambur mu olduğunu bilmeyen bir kaplumbağa gibi bitiş çizgisine yarım adım uzaktayım...

Beyin Atleti

süt tozu


süt tozu gibisin adamım. 
anca paket kahvede giderin var.
onda da dilimin arkasında,
nasıl desem,
rahatsız bir tat bırakıyorsun.
şöyle bir sütlaç yapayım desem senden,
ne bileyim,
bir kazan dibi patlatmaya kalksam,
bir boka benzemez affedersin.
sırf şekilsin adamım.
şeffaf kavanozdaki bembeyaz görüntün,
midemde gaz yapıp,
miyop gözlerimi acıtıyor.
inceden.
açta, açıkta kalsam,
ağzıma sürmem seni ama
yine de sırtımı dönüyorum ya sikkoluklarına?
o da benim ahmaklığım adamım.

Zihin Hiperaktifi