PART 1
Aslında sizin gözlerinizle bakabilsem, çok büyük bir ihtimalle kafamı öne eğip tuğlaları sayardım ve yürümeye kaldığım yerden devam ederdim ancak, mutlak surette öyle olmadığıma kas gevşeticilerim üzerine yemin edebilirim. On bir ayın sultanı olmayan aylardan birinde, nüfusun 200 bini geçmediği bir kentte, sabilerin mantar tabancası ile racon kestiği bir mahallede rastladım ona. WARNING: BU ROMANTİK BİR ÖYKÜ DEĞİLDİR! Kalp hastası olanlar veya sara nöbetleri geçirenler lütfen bu cümleden sonrasını okumasınlar!
Havada öyle bir karbondioksit kokusu vardı ki; size fazla, bana az gelecek cinsten. Yeni aldığım iskarpinlerimle ilk volta atışımdı Belen ovasında. Kulaklarım hiç bu kadar güzel bir melodi işitmemişti o güne kadar. Tak tuk tak tuk tak! Adeta asfalta meydan okuyordum Kunduracı Ramazan abiden yarısı peşin, yarısı maaş gününe anlaştığım ayakkabılarımla. Kafanızda taşralı, delikanlı, cebi delik bir bitirim imajı yarattığımın farkındayım ama değilim inanın bana! 5-10 adım daha attıktan sonra kafamı kaldırma ihtiyacı hissettim, nedendir bilmem çünkü onu seyrediyor olmaktan mutluydum lakin kafamı kaldırdığımda ne kadar maymun iştahlı olduğumu hatırladım birden. Çünkü öyle bir şey görmüştüm ki, artık ayağımda ki kumaş parçası sadece bedenimde ki bir uzvumu korumaya yarayan bir paçavra oluvermişti. O!!! Dayanılmaz acılar çekiyorum. Etlerimi çuvaldızla dağlıyorlar. Patlak bir tekerin iktidarsızlığı gibi hava kaçırıyorum hücrelerimden. Hikayeme başlarken söylediğim gibi, sizin gözlerinizle baksaydım eğer bunların hiçbirisini yaşamak zorunda kalmazdım ama gözler!
Gözlerim...
Beyin Atleti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder