Hayatımın ilk günüsün.
Bedenimdeki karbon kadarsın. Yaşanılan her saniyenin kulağımdan süzülüp beynimde eriyen karşılığısın.
Tik. Tak. Tik. Tak.
Kalbimin pompaladığı kandan hiçbir farkın yok. Güneş kadar sıcaksın. Bir o kadar da uzaksın. Yarattığım gerçekliğin en temel yapı taşısın. Ancak periyodik cetvel kadar düzenli, henüz paketi açılmamış bir puzzle kadar dağınıksın. Beni uzun zamandır pişiriyorsun.
Ocağın altını kıs. Kıvamım kayboluyor.
Bir baba kadar koruyucu ve bir anne kadar meraklısın. İlk çocuğumsun. Mutlu bir koltukaltı kadar güzel, bir çiçek bahçesi kadar kötü kokuyorsun. Tadını almak için seni çiğnemeden yutmam gerekiyor. Boğazıma tıkandın. Anlam yüklediğim her taşın altındasın. Savaştığım baş düşmanlarım kadar etkili ve bir aktivist kadar etkisizsin. Boşa kürek çeken bir denizci kadar kararlı ve boşa çekilen bir kürek kadar yorgunsun.
Seni var olduğum her molekülde hissedebiliyorum.
Bir sihirbazın kimseye anlatmadığı numaraları gibisin. Tadının annemin mercimek çorbasından bir farkı yok. Sesin sadece benim duyabildiğim sekizinci bir nota gibi.
Seni arıyorum.
Halıfleks üzerinde emekleyen bir bebeğin kızarmış, narin diz kapaklarında görüyorum seni. Kendimi çimdikliyorum defalarca. Nafile.
"Gerçekler acıdır" lafını öğrendiğimde, ne anlatmak istediğini anlamak için çok vakit harcadım. Omuzum ve boynum arasındaki bölge o kadar üzgün ki, ismini sayıklayıp duruyor.
Adını her andığımda dudaklarımdan bir ışık yayılıyor kalabalığın üzerine. Telaşlı bir yolculukta kaçırdığım önemli bir viraj gibisin. Başarısızlığım yüzünden kendime küfürler yağdırıyorum. Doğduğumda kıçıma atılan şaplak kadar sert, babamdan yediğim ilk tokat kadar yumuşaksın.
Hayatımın son günüsün.
Zihin Hiperaktifi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder