27 Aralık 2015 Pazar

başa sar


Olduramadın mı? Başa sar.
Tutturamadın mı? Başa sar.
Ettiremedin mi? Başa sar.
Özledin mi? Başa sar.
Kudurdun mu? Başa sar.
Aç mısın? Başa sar.
Açıkta mısın? Başa sar.
Kirlendin mi? Başa sar.
Kirlettin mi? Başa sar.
İstedin mi? Başa sar.
Vermedi mi? Başa sar.
Hepsinden geç. Başa sar.
Hepsine dön. Başa sar.

Zihin Hiperaktifi

sülfür



Evvel zamanın dışında bir yerlerde, sülfür kokan mahallelerden yayılan bir virüs misali işledi içimize. Dedim ki ona; "Ben seni taniyorum, Bana bu numaraların sökmez, afili kravatında ki etiketi görebiliyorum ben. Seni en iyi ben anlarım ulan, Göz hizama gelebilirsin artık, Kimseler yok bak etrafta, boynun ağrımadı mı hala kuşbakışı röntgenlerden? Saklandığın kutunun ne pensesi var ne de pandorası, Tek başına olmak nedir en iyi ben bilirim, Gel artık göz hizama! Salyalı çeneleri ile nesilleri asla bitmeyecek olan bizonların öykülerini hatim etmekten bıkmadın mı? Hangi kendini bilmez onlara adil dedi de seni topraktan alıp göklerde ağırladı? Ağzından tükürdüğünün senin sözlerin olduğunu mu sanıyorsun? Öz loblarınla kurduğun tek bir cümlenin bizi ihya edebileceğinin farkında değil misin? Sen! Evet sana söylüyorum! Bugün hangi masken varsa çıkar 5 dakikalığına, Sırıtmayı yavaşça bırak, Dudaklarinı büz, Yaslan yırtık hırkama, akıt tüm tuzlu suyunu üzerime ki denizler kıskansın. 'Aciz' i anlamak icin göğe degil toprağa bakın." O artık onlardan değil. Biz bu galaksiden olmayanlar, tutuşun el ele gidiyoruz...

Beyin Atleti

bi dursana ya?!


PART 2

Beynin süzüp, zihnin anlam verdiği ses titreşimlerinin yarattığı yıkım, gün geçtikçe şiddetini arttırmaya devam ediyor. Çene ve dudakların koalisyonu ile başlayan kaos en başta "Büyümez bu iş." diye kestirilip atılsa da, hızla büyüyüp insanları birbirinden etmeye başladı. Muhalefet liderlerinden Göz, tüm yaşananlara rağmen ısrarla 'bakmak' ile 'görmek' arasındaki farka dikkat çeken açıklamalarına devam etti. Diğer muhalefet liderlerinin de konuyla ilgili bir şey yapmaya niyeti yok. Zaten bir şey yapacak olsalar, konuşarak yapmayı deneyecekler. 

Zihin Hiperaktifi

26 Aralık 2015 Cumartesi

azmi'nin hiç de heyecanlı olmayan hikayesi


PART 1

Otuz üç kuruşa satın aldığı uzatmalı hayatının kargo masraflarını karşılayamayacağını anladığında, gözleri dolu dolu olmuştu Azmi'nin. Halbuki her zaman bir şeyler iyi olsun, günlük ihtiyaçlarımı karşılayabileyim, sağa sola borcum olmasın diyerek uyanır ve tüm gün boyunca bu doğrultuda hareket ederdi. "Olmayınca olmuyor" diyemedi bir türlü. Harcadığı gücün altında bükülen omuriliği ile arayı yapmaya da uğraştı. Belki havada duramıyordu yada ne bileyim, gözlerinden ölümcül ışınlar saçamıyordu. Ancak gösterdiği kararlılık da hesaba katıldığında onun bir süper kahraman olmadığını kimseler söyleyemezdi. Zira 'katlanmak' da bir süper güçtür. 

"Dünyaya 'ölmemek' ve 'üremek' gibi iki basit misyonu yerine getirmesi için gönderilen insanoğlu, ipin ucunu kaçıralı neredeyse on asır geçti. Üstüne basamadığımız kişiliklerimiz, avuçlarıyla bizi öyle kesin yakaladı ki, hızla akan bir nehre düşmüş şanssız bir kozalak gibi kapıldık sözde 'hayat' denilen akıntıya. Bu matematikte çaresizlik, kabul edişi doğurdu. Kabul ettin, kabul gördün, etmedin, görmedin derken kendimiz olmayı unuttuk ve tiyatroya soyunduk. Aynı lisanı konuşan iki organizmanın sağlıklı bir şekilde anlaşamıyor olması hiçbir şekilde normalmiş gibi görünmüyor bana. Ancak, birbiriyle anlaşmayı beceremeyen milyarlarca kanser hücresi gibi yalnızca zarar vermeye programlanmış vaziyette olduğumuzu görünce, kendimle çelişiyormuş gibi hissediyorum. Doğru olan neydi ki? Edenin bulduğu o masum ve adil düzen, çoktan yerini renkli ve neşesiz kağıt parçalarının partisine bıraktı. O kadar boktan bir parti ki bu; yalnızca hiçbir sıkıntısı yokmuş gibi davranabilen denyolar katılabiliyor. Kabul etmiyor musun? Halbuki her türlü uyuşturucu müessese tarafından karşılanıyordu. Eh, o halde seni, sana ve senin gibi olanlara has tasarlanmış bok çukuruna alalım. Çünkü ahmak kardeşim, gerçekten yapmak istediğini yapamıyor olmak, bahsedilen matematiğin çözümleyemeyeceği türden bir problem. Çünkü benim ahmak kardeşim, bunu sen seçtin." 



Zihin Hiperaktifi

gümüş madalya



Üreme denilen salgın, bir tarihten sonra bitmeliydi. Çok uzadı bu iş. Mesela ben bu saçma sözleri sarf etmek zorunda kalmamalıydım. Ağız bu, büzsem büzerim lakin gereği yok. Ademoğlu evrimleştikçe, öldürdü yavaş yavaş tüm hayvansal dürtülerini ve sonuçta tek bir amaç için bir araya gelmiş aynı türün başkalaşmış formları, milyonlarca sperm arasından zaferle çıkan yeni hayal kırıklıklarına referans olmuş oldular. Bu yarışta ikinci gelenin akıbetini ise 'Günümüz Dünyasının Hayatta Kalma İlkeleri' adlı hiç çıkmayacak kitabımdan edinebilirsiniz. Sonuç olarak şöyle bir parodi ile evrenin sırrını çözdüğüme inanıyorum;
"Kahrolsun ulan yine mi cebelleşiyorsun o katana suratla" diyorum. Ters ters bakıyor suratıma. "Bir gün de cevap ver şu tam otomatiğe korkak mendebur" diyorum. "Konuşsam dilim varmiyor abi" diyor. "Sussan gönlün razı mı" diye inceden nüktedan, öbekdar bir cümle kuruyorum. "Abi lütfen siktir git artık" diyor. Gözlerine bakmadan alıyorum çantamı, Old Holdborn'umu ve kapı eşiğine geliyorum. The Exorcist'in can yakan karesinden bir esinti ile akıl alayım diyerek vücudum sabit, kafamı olağanca çaba ile geriye dönderiyorum ve "Siktim ben onu" diyorum...



Beyin Atleti

25 Aralık 2015 Cuma

irtifa kaybı


Bulduğumu zannettiğim nadide anlarda aslında en bulunmaz toprakları eşelediğimi farkettim. İnsan dediğin zaten havada yürümekten başka ne bilir? Aranılan şeyle, olacak olan o kadar farklı ki anlaması mümkün ancak, kabullenmesi yıllar alır. Ve sonuçta ne mi oldu dostlarım? Yaratılışımda olmayan bir nara atarak yırttım ses tellerimi. Olmaz olsun dedim böyle düzen, olmazsa olmasın. Ben zaten bir harf eksik doğmuşum sizlerden...

Beyin Atleti

yaşamadan ölme



Hani bazen sancılı ve endişe dolu bir uykuya kaparsınız gözlerinizi, Kabuslarınız bazen o kadar şiddetli olur ki uyanmak zorunda kalırsınız, Aslında vücudunuz gerçekmiş gibi algılar kabusunuzu ve korunma mekanizması ile beyniniz bir anda uyku modundan çıkıverir. Önce yatakta doğrulur ter ve karanlığın içinde dünyaya adapte olmaya çalışırsınız. Bu yaklaşık olarak iki dakikanızı alacaktır. Sonra eğer yataktan kalkma cesaretini bulabilirseniz belki bir su içer ya da bir sigara içerek unutmaya çalışırsınız. En şanssız olanlarımız ise; sigarasını suya tutup yatağa geçtikten sonra, Yarım kalan kabusuna kaldığı yerden devam edenlerimizdir. Böyle geceler için aklınızda mutlaka birkaç dize bulunsun..

En mat düşüncelerle fırlasan bile kırık yatağından,
Men edilmedin henüz, hala oyundasın.
Biraz daha arala yarım açılan göz kapaklarını, 
Renkleri ayırt et, tanı etrafındakileri, tanış yeniden.. 
Patlak vermeden gökyüzünde ki mavilik...

Beyin Atleti

vaat


İkiz kulelerim vuruldu.
Bebeğimi kaybettim.
Ağlamadılar.

Gördüm. Duydum. Biliyorum.
Suskunluğum bu yüzdendir.

Kafanı kırdığın çiçek ve baş parmağını ısıran böcek,
Aslında bendim.

Bildiklerim ve bilmediklerimi alıp,
Bir sandığa sakladım.
Anahtarı aramak yerine,
Arkana yaslanmayı dene.

Ay çöreğini hayal ederek,
Arnavut biberi yedim asırlarca.
Acıydı.

Gittim. Görmedim. Döndüm.
Bazen çok konuşuyor olabilirim.

Sırtını ağrıtan sedir ve en sevdiğin bardağın,
Aslında bendim.

Beklediklerim ve beklemediklerimi alıp,
Bir kavanozun içine koydum.
Elini soktuğun zaman,
Ruhunu kaybetmemeye dikkat et.

Sana methiyeler dizebilirdim.
Yapmadım.

Baktım. Baktım. Baktım.
Gözüm çıktı.

Yenemediğin düşüncen ve çişini getiren korku,
Aslında bendim.

Pimini çekmediğin vakit,
Bombadan patlamasını bekleme.
O menfaatçidir.
Çekinme lan. Çekinme.
Kaçışını kovaladığın hayatın, avucumun içinde çiçeklerle bezenecek.

Zihin Hiperaktifi

çember



Hayatımın ilk günüsün.

Bedenimdeki karbon kadarsın. Yaşanılan her saniyenin kulağımdan süzülüp beynimde eriyen karşılığısın.

Tik. Tak. Tik. Tak.

Kalbimin pompaladığı kandan hiçbir farkın yok. Güneş kadar sıcaksın. Bir o kadar da uzaksın. Yarattığım gerçekliğin en temel yapı taşısın. Ancak periyodik cetvel kadar düzenli, henüz paketi açılmamış bir puzzle kadar dağınıksın. Beni uzun zamandır pişiriyorsun.

Ocağın altını kıs. Kıvamım kayboluyor.

Bir baba kadar koruyucu ve bir anne kadar meraklısın. İlk çocuğumsun. Mutlu bir koltukaltı kadar güzel, bir çiçek bahçesi kadar kötü kokuyorsun. Tadını almak için seni çiğnemeden yutmam gerekiyor. Boğazıma tıkandın. Anlam yüklediğim her taşın altındasın. Savaştığım baş düşmanlarım kadar etkili ve bir aktivist kadar etkisizsin. Boşa kürek çeken bir denizci kadar kararlı ve boşa çekilen bir kürek kadar yorgunsun.

Seni var olduğum her molekülde hissedebiliyorum.

Bir sihirbazın kimseye anlatmadığı numaraları gibisin. Tadının annemin mercimek çorbasından bir farkı yok. Sesin sadece benim duyabildiğim sekizinci bir nota gibi.

Seni arıyorum.

Halıfleks üzerinde emekleyen bir bebeğin kızarmış, narin diz kapaklarında görüyorum seni. Kendimi çimdikliyorum defalarca. Nafile.

"Gerçekler acıdır" lafını öğrendiğimde, ne anlatmak istediğini anlamak için çok vakit harcadım. Omuzum ve boynum arasındaki bölge o kadar üzgün ki, ismini sayıklayıp duruyor.

Adını her andığımda dudaklarımdan bir ışık yayılıyor kalabalığın üzerine. Telaşlı bir yolculukta kaçırdığım önemli bir viraj gibisin. Başarısızlığım yüzünden kendime küfürler yağdırıyorum. Doğduğumda kıçıma atılan şaplak kadar sert, babamdan yediğim ilk tokat kadar yumuşaksın.

Hayatımın son günüsün.

Zihin Hiperaktifi

24 Aralık 2015 Perşembe

diyet


Portakal ağaçlarının gardiyanlığında atıyorum zehrimi killi topraklara. Nem ciğerlerimle devre olmuş, nefes aldıkça doluyor tüm açık ter bezlerimden. Hayata karşı duruşum da stabildi oysa ki. Bu hayal ufalanmaları neden? Düşünmezsen, kafayı beyinciğe kadar yeme ihtimalin daha düşük, evet depresyon ilaçlarının ana mantığı bu sanırım, düşünmenize ket vurmak. Peki sıkarak kırdığım 3 dişimin diyetini hanginiz ödeyeceksiniz?

Beyin Atleti

ayağımda kundura


PART 1

Aslında sizin gözlerinizle bakabilsem, çok büyük bir ihtimalle kafamı öne eğip tuğlaları sayardım ve yürümeye kaldığım yerden devam ederdim ancak, mutlak surette öyle olmadığıma kas gevşeticilerim üzerine yemin edebilirim. On bir ayın sultanı olmayan aylardan birinde, nüfusun 200 bini geçmediği bir kentte, sabilerin mantar tabancası ile racon kestiği bir mahallede rastladım ona. WARNING: BU ROMANTİK BİR ÖYKÜ DEĞİLDİR! Kalp hastası olanlar veya sara nöbetleri geçirenler lütfen bu cümleden sonrasını okumasınlar! 

Havada öyle bir karbondioksit kokusu vardı ki; size fazla, bana az gelecek cinsten. Yeni aldığım iskarpinlerimle ilk volta atışımdı Belen ovasında. Kulaklarım hiç bu kadar güzel bir melodi işitmemişti o güne kadar. Tak tuk tak tuk tak! Adeta asfalta meydan okuyordum Kunduracı Ramazan abiden yarısı peşin, yarısı maaş gününe anlaştığım ayakkabılarımla. Kafanızda taşralı, delikanlı, cebi delik bir bitirim imajı yarattığımın farkındayım ama değilim inanın bana! 5-10 adım daha attıktan sonra kafamı kaldırma ihtiyacı hissettim, nedendir bilmem çünkü onu seyrediyor olmaktan mutluydum lakin kafamı kaldırdığımda ne kadar maymun iştahlı olduğumu hatırladım birden. Çünkü öyle bir şey görmüştüm ki, artık ayağımda ki kumaş parçası sadece bedenimde ki bir uzvumu korumaya yarayan bir paçavra oluvermişti. O!!!  Dayanılmaz acılar çekiyorum. Etlerimi çuvaldızla dağlıyorlar. Patlak bir tekerin iktidarsızlığı gibi hava kaçırıyorum hücrelerimden. Hikayeme başlarken söylediğim gibi, sizin gözlerinizle baksaydım eğer bunların hiçbirisini yaşamak zorunda kalmazdım ama gözler!

Gözlerim...

Beyin Atleti

küllük



Çok fazla içiyorsun bu meredi bırak artık gibi bir şeyler geveledi dili ile dişi arasında. Gözlerim güneş ışığında özgürce uçuşan toz tanelerine sabitlenmiş, sersemlikle pakete işaret parmağım vasıtası ile pıt pıt dokundum, aldım bi dal, tam ağzıma götürürken, "Laf anlamaz piç! Geber! "diyiverdi canice. Biliyorum iyiliğimi istiyorsun dostum ve ben seninle nice badireler atlattım. Ciğerlerimi benden çok düşünüyor olman da beni ayrıca duygulandırdı, bu yüzden bu paketi gözlerinin önünde kırıp atacağım demek istedim çünkü insan olmanın o dayanılmaz kaideleri bunu gerektirirdi, ancak o küllük kokan pis ağzımla 'Sana mı kaldı lale bak işine' diyebildim. Pazar günleri nedense hep duş almak isterim. Haftanın bedenime kazıdığı pislikleri, lifle kazır kazır dururum ki çıktığımda yeni günahlara cari açabileyim diye. Yine bir pazar lakin bugün zift gibiyim ve çok mutluyum dostum lütfen bak işine...

Beyin Atleti

bi dursana ya?!


PART 1

Çok muhabbetin tez ayrılıklar doğurduğu gezegenlerde, canlılar fazla konuşmazlar. Birbirleriyle kurdukları sesli iletişim, en düşük seviyededir. Hareketler, duruşlar ve bakışlar, sesten daha çok anlam ifade etmektedir. Bu yüzden doğada, neyin ne olacağı bellidir. Beklenmedik olayların yaşanma sıklığı fazlasıyla düşüktür. Bu bilgiye erişmeyi başarmakta ve doğayı anlamakta sorun yaşayan insanoğlu, var olduğu süre boyunca çok çene kemiği çatlattı. Ağızdan çıkan her kelime, her daim, birilerince önemsendi ve ciddiye alındı. Bu mesele çok konuşmamızdan mı, yoksa çok kalabalık olmamızdan mı kaynaklanıyor? Belki de yalnızca kulaklarımız olduğu içindir. Bilmiyorum. 

Zihin Hiperaktifi

insan mı?


Esrar kokusunu bastıran çarşaf kokusuydu İnsan'ı huzursuz eden. Aynanın karşısına geçtiği zaman gördüğü şey kendisinden çok daha farklıydı. İnsan şeytanlarına bu kadar müsaade etmemiş olsaydı, ne suratında onlarca yara ne de kalbinde kocaman bir delik olacaktı. Yastığına başını yerleştirdiğinde İnsan uyuyacaktı. Yastık buna müsaade etmedi. İnsan direndi. Şeytanları ona metalarla saldırıyor, İnsan yarılan suratına bakmadan saçma kahkahalarla karşılık veriyordu. İnsanoğlu bir kapıyı anahtar yardımı ile açmaya alışmışken, İnsan o kapıdan geçmeyi reddediyordu. Uyuyamadı. Uzun zaman sonra tekrar 'uyuyamadı'.

Zihin Hiperaktifi


spontane gece saçmalığı

                                                      

PART 1

"İS-TE-Mİ-YO-RUM!"
    Bana aynen böyle dediydin. Nefesini suratımda hissettiğimde, göğsüm ile göbeğim arasındaki boşlukta bir kıpırdanma olmuştu. İçimde biriken pisliği suratına sıçmanın tam vaktiydi aslında. Daha götündeki boku silmeyi beceremeyen bir ergenin, suratıma salyalarını sıçrata sıçrata bağırmasına nasıl tahammül ettim bilmiyorum. Dayakla uslanacağını bile bile senin sikindirik ve devrik cümlelerine senelerce katlandım. Sana en okkalısından bir kafa yerleştirip, burnun ile halı arasındaki mesafeyi kısaltmak istiyordum. O zamandan beri yaşadığım her gün, bir kere daha pişman oluyor ve kendim ile olan mücadeleme bir kere daha yenik düşüyorum. Yine de hala senden besleniyorum, baksana...

Geçen gün bir şey oldu. Gözlerimi açıp tükmük kokan yastığımdan kafamı kaldırdığım anda, yerini özel olarak belirlediğim aynada kendimi gördüm. Zaman nasıl da çabuk geçiyordu. Sürekli olarak içinde bulunduğumuz uzay zamanın ilerleyişini yalnızca suratıma baktığım zaman idrak edebiliyor olmanın getirdiği acizlik, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini söylüyordu bana sanki. "Şu odayı bi toplayayım lan" diye geçirdim içimden. Etrafıma baktığımda, aslan yattığı yerden belli olur lafı geldi aklıma ve "Hay amına koyayım" dedim. Etraftaki kirli çamaşırları ve kıyafetleri gardrobun içerisine tıkmak, masanın ve komodinin üzerindeki pislikleri bir torbaya doldurmak, benden daha temiz olan küllüğümü boşaltmak, yastığı yorganı düzeltmek ve tekrar aynaya bakmak. Hiçbir şeyin değiştiği yoktu. Bir sikim olamayacağımı çok erken yaşta fark etmiş ve bu gerçeklikle yaşamayı öğrenmiştim. Bana en uzun süre katlanabilen ev arkadaşım, tek arkadaşım. Bazı gerçekler o kadar soğuk ki, obeziteden nefes alamayan lanet olası bir yağ torbası bile üşüyor duyduğu vakit. Bu soğuğa 50 kiloluk bedenimi alıştırmam tam olarak 72 yıl, 5 ay, 12 gün ve 23 saat sürdü.

Zihin Hiperaktifi